Demokratik İktidarların Diktatörlüğe Kayma Süreci
Maaruf Ataoğlu
Tarih boyunca birçok siyasi hareket, “özgürlük”, “adalet” ve “millet iradesi” sloganlarıyla iktidara gelmiştir. Ancak iktidarı ele geçirdikten sonra aynı hareketlerin demokratik yöntemleri zaman içerisinde terk ederek otoriter, hatta diktatörlük uygulamalarına yöneldiği görülmüştür. Bu dönüşüm, yalnızca liderlerin kişisel hırslarıyla değil; devlet yapıları, toplumsal dinamikler ve uluslararası konjonktürle de yakından ilişkilidir.
Aşağıda kronolojik olarak sıraladığım demokratik meşruiyetle iktidara gelip otoriterleşen bazı kritik örnekler sıralayabiliriz.
1. Benito Mussolini (İtalya, 1922–1943)
I. Dünya Savaşı sonrası İtalya büyük bir ekonomik ve siyasal kriz içindeydi. Halk, savaşın mağduriyetleriyle “adalet ve istikrar” arıyordu. Mussolini, bu mazlumiyet duygusunu kullanarak önce 1921’de seçimle parlamentoya girdi. Ardından 1922’de “Roma Yürüyüşü” ile kralı baskı altında bırakarak başbakan oldu.
İktidarı ele geçirdikten sonra:
• Muhalefet susturuldu, basın denetim altına alındı.
• Parlamento işlevsizleştirildi.
• Faşist parti, devletle özdeş hale getirildi.
Mussolini, demokratik meşruiyet üzerinden iktidara gelip hızla faşist bir diktatörlüğe evrildi.
2. Adolf Hitler (Almanya, 1933–1945)
Weimar Cumhuriyeti döneminde ekonomik kriz ve savaş tazminatları Alman halkını derin bir mağduriyet içine sokmuştu. Hitler, bu duyguyu “milletin onurunu kurtarma” sloganıyla mobilize etti. 1933’te seçimle iktidara geldi.
Kısa sürede:
• Parlamento feshedildi,
• Rakip partiler kapatıldı,
• Medya ve sivil toplum susturuldu.
Hitler, demokratik araçlarla iktidara gelip demokrasiyi içeriden tasfiye etti. “Mazlumiyet söylemi”, kısa sürede saldırgan bir faşizme dönüştü.
3. Adnan Menderes (Türkiye, 1950–1960)
Demokrat Parti, tek parti döneminin baskıcı yapısına karşı “Yeter! Söz milletindir” sloganıyla iktidara geldi. Menderes, başta demokratikleşme ve özgürlük vaat etti. Ancak iktidarı pekiştikçe:
• Basın üzerindeki baskılar arttı, muhalif gazeteciler yargılandı.
• CHP’nin mal varlıklarına el konuldu.
• 1959’da Meclis’te kurulan “Tahkikat Komisyonu”, muhalefeti ve basını fiilen sansürledi.
Demokratik umutlarla başlayan süreç, giderek otoriterleşmeye dönüştü. Menderes’in bu gidişatı, sonunda 1960 askeri darbesiyle kesildi.
4. Mısır’da Mursi’den Sisi’ye (2011–2013)
Arap Baharı sürecinde Mısır halkı yıllarca süren diktatörlüğe karşı demokrasi talep etti. Seçimlerde Muhammed Mursi seçimle cumhurbaşkanı oldu. Ancak kısa sürede İhvan ideolojisinin topluma dayatılması, yargı ve ordu ile gerilimler, toplumsal kutuplaşmayı artırdı.
Bu süreç, içerden bir darbe ile sonuçlandı. Sisi, darbeyle iktidarı ele geçirip özgürlükleri daha da baskılayan otoriter bir rejim kurdu. Böylece demokratik umut, daha sert bir diktatörlükle sonuçlandı.
5. Venezuela’da Chávez ve Maduro (1999–günümüz)
Hugo Chávez, yoksul halkın “mazlumiyetini” temsil ederek iktidara geldi. Sosyal adalet ve eşitlik vaatleriyle güçlü bir destek topladı. Ancak zamanla:
• Yargı ve medya denetim altına alındı,
• Seçimler manipüle edilmeye başlandı.
Chávez’in ardından Maduro döneminde otoriterleşme çok daha fazla derinleşti, ülke ağır bir ekonomik ve siyasi krize sürüklendi.
6. Türkiye’de AKP Deneyimi (2002–günümüz)
2002’de “mağdur halkın temsilcisi” iddiasıyla iktidara gelen AKP, başlangıçta AB reformları ve demokratikleşme vaatleriyle destek topladı. Ancak ilerleyen yıllarda:
• Yargı bağımsızlığı ortadan kalktı,
• Medya baskı altına alındı,
• Muhalefet kriminalize edildi.
“Dünün mazlumları”, bugün devlet gücünü merkezileştirmiş otoriter bir yapıya dönüştü.
7. Macaristan’da Viktor Orbán (2010–günümüz)
Orbán, 1990’larda demokrasi ve özgürlük söylemleriyle öne çıktı. Ancak iktidara geldikten sonra:
• Anayasa değiştirildi,
• Yargı ve medya iktidara bağlandı,
• Seçim sistemi manipüle edildi.
Avrupa’da “illiberal demokrasi” veya “seçimli otokrasi” kavramı, Orbán örneğiyle literatüre girdi.
Sonuç
Mazlumiyet söylemi, iktidara gelmek için güçlü bir araçtır. Ancak tarihsel deneyimler, bu söylemin çoğu kez iktidarı kalıcılaştırma ve muhalefeti bastırma aracı haline geldiğini gösteriyor.
Bu dönüşüm genellikle şu aşamalardan geçiyor:
1. Mazlumiyet ve özgürlük söylemiyle iktidara geliş
2. Devlet kurumlarının ele geçirilmesi
3. Muhalefetin kriminalize edilmesi
4. Toplumun kutuplaştırılması ve iktidarın kalıcılaştırılması
“Dünün mazlumları yarının zalimlerine dönüşmesin” diye, demokrasilerin temel sigortası sivil toplumun gücü, bağımsız yargı ve özgür basın olmak zorundadır.
Bir yanıt yazın